Sayfalar

19 Ağustos 2010 Perşembe

Demokrasi Üzerine Düşünceler Cevdet Coşkun

Demokrasi üzerine bugüne kadar çok sey yazılmış ve çizilmistir. Demokrasiyi herkes farklı farklı tanımlamıştır. Kimisi demokrasiyi sayısal çoğunluk olarak görmüş, kimisi de demokrasiyi şarlatanların,ve ağzı güzel laf yapanların halkı aldattığı bir rejim olarak görmüstür.

Demokrasi nedir ve demokrasiden ne anlamaktayiz? Çoğumuzun aklına şu gelecektir. Demokrasi uluslararası bir kavramdır ve demokrasinin milliliği olamaz. Dünyanın neresine giderseniz gidin demokrasiden anlaşılan şey halk çoğunluğunun temsilcileri vasitasiyla kendisini idare edecek kişileri seçmeleridir.

Demokrasi sadece bu mudur? Yani halkın önüne bir sandık konacak ve halk seçim günü geldiğinde sandık başına giderek kendisine sunulan kişileri onaylamak mıdır demokrasi. Yoksa hayatımızın her alanında, aile içindeki davranışlarımızdan tutunuz, okulda, işyerinde, yaşadığımız her alanda uygulamamız gereken bir kavram mıdır?

Her milletin tarihinden gelen bilgi birikimi, kültürü, dini inançları gibi etkenlerden oluşan bir demokrasi bilinci vardır. Bu her millet ve kültürlerde farklı farklı oluşumlara neden olmuştur. İste Milli Demokrasi dedigimiz şey aslında budur. Kendi milli değerlerimizden oluşan Türk kültürü ve inançlarının, aile yasantısından, kamunun bütün alanlarına kadar yansıyan bir yaşam biçimidir.

Doğal olarak demokrasi dediğimizde ilk aklımıza gelen şey, halkın kendini idare edecekleri seçmesidir. Şimdi ülkemizdeki manzaraya bir göz atalım.

Gerçekten halkımız kendini idare edecekleri seçebiliyor mu? Yoksa seçim günü geldiğinde sandık başına gidip, önceden parti genel başkanlarının belirlemiş olduğu listeyi mi onaylıyor. Başka bir ifadeyle halkımız, ben çevremde yasıyan, benim kültürümü, örfümü, adetimi, geleneklerimi özümsemiş, çalıştığı alanda kendisini isbat etmis, dürüst, inançlı ve mecliste de kendisini gerçek anlamda temsil edebilecek yetenek ve gücte gördüğü bir kimseyi seçebiliyor mu, yoksa önüne parti genel başkanlarının koyduğu ve içinde asla onaylamıyacağı kişi veya kişilerin de bulunduğu listeye mi oy veriyor.

Doğrusunu söylemek gerekirse, halkımız istemiyerek kendi onaylamadığı kişilere de ister istemez oy veriyor ya da oy vermek zorunda bırakılıyor.
Partiler yasasında ön seçim şartı bulunmasına ve ön seçimin nasıl yapılacağına dair hükümler bulunmasına rağme, parti genel başkanları bu hükmü deliyor ve ön seçimsiz, parti üyelerinin görüşlerine itibar etmeksizin kendi belirlediği adayları millete onaylattırıyor.
Şöyle demek mümkün. Ben basbakanı seçiyorum. Başbakan da doğal olarak kendi çalışma arkadaşlarını belirliyor. Bunun ne sakıncası olabilir?

Bunun en büyük sakıncası, emperyalist güçlerin kendi istedikleri adamı demokrasi görünümü altında halkımıza seçtirmesi ve sonra ona dilediği şeyleri yaptırmasıdır.
Eğer ön seçim olur da, halk bir de dar bölge içinde kendi adayını yukarda belirttiğimiz öçülere göre belirleyip meclise gönderirse, o takdirde emperyalist güç daha çok kişiyi satın almaya uğraşacaktır ki, bu da hemen hemen imkansız gibi bir şeydir.
Burada aklımıza gelen şu var. Halk doğru kişiyi seçebilir mi? O yetenek halkımızda mevcut mu? Bazıları pazardan kavun seçerken bile keleğini seçiyor, milletvekilini seçerken o göreve layık olanı seçebilir mi?

Yazının başında demokrasinin şarlatanların ve ağzı güzel laf yapanların rejimi olduğunu iddia edenlerin bulunduğunu söylemiştik. Gerçekten de halkın seçimde aldanmasının önüne geçmek mümkün mü?

Tabii burada konu halkın bilinçlenmesine ve eğitimine geliyor. Eğer halk ülke sorunlarına karşı bilinçsiz ve duyarsız ise, bir takım dernek ve tarikatlarda beyni belli dogrultularda yıkanmışsa, olayları irdelemek ve sorgulamak yerine, kendine ezberletilenler doğrultusunda, sloganla düşünmeye alıştırılmışsa, doğal olarak sandık başına etki altında kalarak gidecektir.

Bilindigi gibi tarikatlar, şeyhler ve ağalar demokratik rejimin baş düşmanıdır. Buralarda insanların beyinleri belli doğrultularda daha küçük yaştan yıkandığı için, sandık başına giderken kendilerine ezberletilen doğrultuda giderler ve oylarını, tarikat liderinin, şeyhin ya da ağanın gösterdiği şekilde kullanırlar.

Zaten emperyalist güçlerin tarikat liderlerini, şeyhleri ve ağaları maddeten ve manen destekleme amacı da budur. Bizler tarikatlerin dinimizi doğru öğretilmesi amacıyla ortaya çıktığını sanırız. Hiç birimizin aklına, onları egemen güçlerin ve emperyalistlerin dilediklerini yaptırmak için kurdurdukları ve destekledikleri aklımıza gelmez.
Örneğin Osmanlı imparatorluğunun yıkılışında ilk isyanları başlatan Arap şeyh ve emirlerinin arkasında o zamanın emperyalist gücü İngilizlerin olduğunu hiç düşünmeyiz ya da bize bunu düşünme fırsatı verilmez.

Buradan da anlaşılıyor ki, demokrasinin yerleşmesinde en büyük engel, tarikatler, şeyhler, ağalar ve dini siyasallaştıran siyasilerdir.
O halde halkımızın yapacağı tek şey var. Kendisine, dini inançlarını okşayıcı tarzda hitap eden çığırtkanlara kuşkuyla bakacak, neden benimle Allah arasına girmek istiyor diyerek kafasında sorgulayacaktır.

Demokrasiyi ,daha doğru ifadeyle halkın doğru karar vermesini engelliyen bir başka konu da halkımızın yoksul kesimine devlet ve belediyeler aracılığıyla dağıtılan yardımlardır. Halkmız bu yardımın millet parasıyla oluşan hazineden değil de doğrudan iktidardaki partiden geldiğini düşünmektedir.
Nitekim ileri ülkelerde yoksul vatandaşlara dağıtılan her türlü yardım devlet ve belediyeler eliyle değil, Özerk kurumlar aracılığıyla dağıtılmaktadır. Hatırlanacağı üzere üniversite öğrencilerine burs ve yurt sağlayan Kredi ve Yurtlar Kurumu, hükümetin emrinde olmayan özerk bir kurumdu. Demokrasinin iyi işlemesi için bu kurumun yeniden işler hale getirilmesi ve yoksul vatandaşımıza dağıtılan erzak,yeşil kart ve benzeri yardımların da özerk kurumlarca dağıtılması anayasa hükmü haline getirilmelidir.

Yazımı bir anekdotla bitireyim: Bir tanıdığım, o bölgede tarikat öncülerinden biriydi. Bir seçim arifesinde kendisine hangi partiye oy vereceklerini sordum. Yanıtı şu oldu: “ biz seçim sabahı saat 04.00’e kadar hangi partiye oy verecegimizi bilmeyiz. O saatten sonra bütün mensuplarımıza emir gelir ve saat sekizde o doğrultuda oyumuzu kullanırız”

İşte iradesini başkasına teslim etmiş bu seçmen tipi demokrasinin en büyük düşmanıdır.Doğru veya yanlış, kendimiz karar verelim, sandığa giderken kendi partisi içinde demokrasi uygulamayana ve en azından ön seçim yapmayana oyumuz yok diyelim.

Cevdet Coşkun

Hiç yorum yok: