Sayfalar

30 Aralık 2013 Pazartesi

120 MİLYAR DOLAR ZARARIN SORUMLUSU BAŞBAKANDIR



Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "17 Aralık'tan bu yana (11 günde) 120 milyar dolar maalesef zarar var. Yazık değil mi, bunu nasıl yaparsınız?” dedi.

Peki, 120 milyar dolarlık bir zarar olduysa sebebi ne olabilir?

“Yolsuzluk ve Rüşvet Soruşturması” başlayınca, Başbakan “hedefin kendisi olduğu” kanaatine vardı. Can havliyle gerilimi tırmandırdı.

Recep Tayyip Erdoğan, olayı “yargı darbesi” olarak algılamasa, gerilimi tırmandırmasa ve şöyle sözler söyleseydi, Türkiye böyle bir krize girer miydi?

“Eğer bugün hâkimlerimiz, savcılarımız hiçbir baskı ve tehdide boyun eğmeden görevlerini yapabiliyorlarsa, güven verici bir gelişmedir. Bundan kim neden rahatsız olabilir? Bunu kim, neden engellemeye çalışabilir? Bakınız ortada son derece ağır, son derece vahim iddialar var. Anayasamıza, yasalarımıza göre suç teşkil eden ithamlar var. Bırakalım yargı işlesin, bırakalım hukuk işlesin. Bırakalım ak ile kara ortaya çıksın. Süreci bulandırarak, hâkimleri, savcıları tehdit ederek hiç kimse bir yere varamaz.”

Bu sözleri söylemek O’nun için bu kadar zor olmamalıydı.

Çünkü alıntı yaptığım bu cümleleri 21.04.2009 da Başbakan R.T.Erdoğan kendisi söylemişti.

Bugün Tayyip Erdoğan çok farklı bir tavır içinde olmasa ve aynı cümleleri söylese; Yargıya müdahale etmese ve hukukun işlemesine izin verse, bu gerilim ve gerilimden doğan ekonomik kayıp herhalde olmazdı.

Mesela operasyonun hedefinde Halkbank’ın olduğu, ABD’de yapılan bir Halkbank’ı bitirme planının varlığından bahsedip, “Halkbank’ı yedirmeyiz” nutukları atmasaydı, borsada Halk Bankası’nın değeri bu kadar düşer miydi?

C. Savcılığı’nın soruşturmasında banka tüzel kişiliğinin olmadığı, sadece Genel Müdür’ün şüpheli olduğu açıklandı. Genel Müdür’ün gözaltına alınması için de, evinde ayakkabı kutusu içinde 4,5 milyon dolar bulunmasının kuvvetli suç şüphesi oluşturduğu anlaşılıyordu.

Hani Hüseyin Çelik 20.08.2009 da ne demişti? “Sayın Haberal organ nakli yaptığı için, iyi bir cerrah olduğu için içeri alınmıyor. Netice itibariyle kimse sorgulanmaz, hesap sorulmaz, dokunulmaz konumda değildir.” 
Başbakan, Genel Müdür’ü görevden alıp, yerine yenisini tayin etse ve yargılamanın sonucunu sükûnetle bekleseydi, Halkbank tüzel kişiliği bundan zarar görmezdi.

Halk Bankası’nın borsadaki değer kaybından ve diğer zararlardan, sözleri ve yargıya müdahalesi sebebiyle, tek başına Başbakan’ın sorumlu olduğu kanaatindeyim.

Diğer gözaltına alınanlarla ilgili de mesela İçişleri Bakanı Muammer Güler’in oğlunun yatak odasında kuvvetli suç şüphesi oluşturabilecek 7 tane çelik kasa, milyonlar, para sayma makinesi; bütün şüpheliler için belgeler, ses ve görüntü kayıtlarının var olduğu görülmekte.

Bu sebeple yargının işini yapmasını, ama hukuka aykırı yöntemlere başvurulmadan yargılamayı tamamlamasını beklemek gerekirdi.

Bunun yerine Emniyette kritik makamlardaki yüzlerce polisin görev değişikliği yapıldı. Savcıların yanına başka savcılar görevlendirildi, bir başka savcıdan üzerinde çalıştığı yolsuzluk dosyası alındı. Kanuna aykırı şekilde Adli Kolluk Yönetmeliği değiştirildi. Yeni tayin edilen Emniyet Müdürü, yolsuzluk soruşturması kapsamında gözaltıların yapılması yönündeki Mahkeme kararını uygulamadı.

Hiçbir hukuk devletinde olması mümkün olmayan bu gelişmeler Türkiye’nin demokrasi karnesini de, itibarını da, ekonomik tablosunu da hızla kötüye götürmektedir.

Çünkü bir ülkeye yatırım yapacak olanlar, hukuk düzeninin sağlamlığını ve ülkenin itibarını da dikkate alırlar.

Başbakan eğer kendisine ve arkadaşlarına güveniyorsa ve bu ülkeyi birazcık seviyorsa mevcut tavrından vazgeçip, 2009’da konuştuğu gibi, “bırakalım yargı işlesin, bırakalım hukuk işlesin. Bırakalım ak ile kara ortaya çıksın” demeli ve yargıdan elini çekmelidir.
Ruhittin Sönmez