Sayfalar

17 Kasım 2011 Perşembe

Suriye’ye 3.Yolla Saldırı Başlatıldı

BloombergTv diye bir kanalda bir strateji uzmanı “Diğer yollar tıkandı, 3.yol gündemdedir” diye son anda yakaladığım bir cümle kullanınca durdum. Az önce anlattığı nedenlerle son yorumunu veriyordu.
“Amerika bizzat kendisi saldıramıyor, ikinci yol Türkiye gibi devletlerin saldırısı, bu da şimdilik tıkandı, kalıyor üçüncü yol, Avrupa ve Türkiye’den basın yayın yoluyla psikolojik baskı kurmak.” Kelimeler tam böyle değildi ama çok anlaşılır şekilde bunu söylüyordu.
Emperyalist Avrupa ve Amerika’nın basın yayın yoluyla Suriye yönetimine psikolojik saldırı başlatacağını bundan daha açık söyleyemezlerdi.
Birkaç günden beri enteresan biçimde bu yönde yazılar ortaya çıkmaya başladı ve tuhaftır, benzer e-postalar kutuma düştü. Hatta birine “Böyle kan revan içinde fotoğraflar görmek istemiyorum, lütfen bana göndermeyin” diye cevap verdim. Bağdat’ta patlatılan bombadan sonra çekilmiş fotoğraf, Suriye’de şu anda bunlar oluyor diye eklenmişti yazıya.
Yeniçağ’dan Nazmi Çelenk’in “Suriye’nin arka perdesi” başlıklı yazısı da bu yöndeydi. Ona tepki gösterdim, verdiği cevapları o yazıya eklesem, yenilir yutulur gibi değil. “Bu fırsatta Suriye’nin yarısını da biz alırız” diyordu. Bunu bir fikir gibi sunuyor; kendisinin de böyle fikirleri olma hakkı olamaz mıymış…
Çok tuhaf, seni öldüreceğim diyecek bana ve bu bir fikir özgürlüğü olacak!
Kendine son savunma silahı “PKK’yı barındıran Suriye”.
Sen de onun rejim muhaliflerine Türkiye’de kamp kurmuş beslemişsin, şu anda da sınırda kamplarda besliyorsun, bir de onları korumaya “tampon” bölge öneriyorsun.
Suriye’nin vatan hainlerini petrol borularına bekçi yapacak Amerika, sen de onlara koruma olacaksın, istenen budur, bunu da sezmiyorsan…Antakya adım adım yeniden emperyalist işgale götürülüyor, bunu da görmüyorsan…
Peki aldın Öcalan’ı, hala elindedir, asmadın, ama onu saklayan adamı asmaya Türk Ordusuyla Suriye’yi işgal etmeye gidelim diyorsun; pes yani…
Söyleyene değil söyletene bakalım; Psikolojik saldırı kararına uygun bir laf mı değil mi?
Suriye yönetimini yıpratmaktan daha ileri bir şeydir bu, “Yurtta sulh cihanda sulh” bitti, komşularına saldıran Türkiye başlatılacak. Nusayriliğe saldırarak başlaması da cabası; cihat açıyor kendince. Türk Ordusunu gönderemiyor, belli, direnen 6.Kolordu paşası hapiste, kim gidecek?
Anlaşılan Suriye yönetimine psikolojik baskı diye başlatılan hücum borusu, Türk ordusunu oraya göndermeye yönelik kamuoyu baskısı oluşturmanın hesabıdır.
“Sahibinin sesi” plak şirketini unutmadık. Bu deyim bize boşuna yerleşmedi. Savaş tamtamları çalan kalemleri eleştirdiğimizde, “kendi fikri” olduğunu söyleseler de inandırıcı olamıyorlar. Çiçeron’un “Bu savaştan kimin kârı var, ben ona bakarım” sözünü anımsattığımda bana kârının “toprak” olacağını söylüyor. Allah aşkına, HES’lerle üzerini çamurlu suyla kapattığımız en verimli topraklarımızı kurtarmayı aklından geçirmemiş, gözü komşunun toprağında, orman işletmelerini kapatıp arazisini yabancıya vermişsin, sahillerindeki en havadar koyları İngiliz’e Alaman’a satmışsın… Sen söyleme “toprak”, var olan toprağını korumamışsın.
Bak Suriye İsrail tohumu bile kullanmıyor, ondan öğren toprak neden kutsaldır, buğday neden kutsaldır. Sen parandan buğdayı kaldırmışsın, önce onu geri koy bi bakalım.

Suriye’ye indiğimizde bizi karşılayan kadınlar her birimize bir gül ile yanında birer buğday başağı verdiler. Buğday deyince bir selam dur! Onu bize verdiği için toprak kutsaldır, toprak anadır, İslâmı anlayana bu kadarı yeter.
Biz “Toprak ana”, “Ana vatan” diyoruz, onlar da “Vatan Ana” diyorlar, kadına verdikleri değeri bu deyimle ifade ediyorlar. Kadın her alanda var, okuma yazma çoktan hallolmuş, her meslekte kadın var, ülkede kadın cinayeti yok, eğitim sorunu yok, sağlık sorunu yok, kadın sorunu yok, bebek ölümü binde oniki gibi dünyada en düşük üç ülkeden biri ve bizim gibi açlıktan cami önüne bırakılmış çocuk yok...
Şam’da bir kadın doktor ile oradaki sağlık sistemi üzerinde konuşuyordum. İngiltere’den yeni gelmişti, batıda çöken sağlık sistemini yakından biliyordu. Ben de, bizdeki piyasaya devredilerek çökertiliyor, AB ile yapılan protokollerle dışarıdan hemşire doktor mühendis getirilmesi yasaları geçirildi, bunlar Erdoğan yasalarıdır, diye anlattığım zaman doktor hanım benden bir şey rica etti, “Size kamera tutarlarsa lütfen bunu anlatın. Suriye halkı batının gerçek yüzünü görsün, işgal edildiğimiz zaman daha neleri kaybedeceğini bilmiyor halkımız.”
İşte Suriyeli kadın doktor, aydın ve yurtsever. Bunu da bizimkiler bilmiyor.
Bizimkiler daha neleri bilmiyor. Suriye ile Türk tarihi ortak tarihtir, bunu bilmiyor.
Nazmi Çelenk’e yazdığım son mektupta bu konuya girdim, bir sonraki yazımda okurlarımla paylaşacağım.

Acil bir başsağlığı:
Sevgili Esin Afşar’ı 14 Kasım günü hastanede kaybettik. Sessizce sonsuzluğa yol aldı.
Onun şarkılarıyla sevdik hayatı, Yunus Emre’yi, Emrah’ı, Nazım şiirlerini… Onun sesiyle ilk açıldı sesimiz, şan tekniğiyle türkü söylemeyi öğrendik onunla, Türkülerimizi Fransa’da binlerce insana dinletmişti.
Bizim kuşağın ağır başlı şarkılar söyleyen ablasıydı. Hem tiyatro hem şan eğitimliydi.
Ölümünü internetten gelen Aydın Ergil’in mektubuyla öğrendim, dudaklarıma ilk dökülen “Dedim elde gönlün var mı, söyledi yoh yoh…” oldu.
Nur içinde yat, şarkılarında bize ruh verdin, ruhun şad olsun!

16.11.2011
Mahiye Morgül
(Suriye dosyası 2)

Hiç yorum yok: