Sayfalar

17 Kasım 2011 Perşembe

Suriye’de Yaşayan Oğuz Töresi

Suriye gezi notlarımı yayınlayacağım demiştim. Oysa onlar sırayla anlatılması gereken turistik gezi notları değildi. Emperyalist kuşatmayı en can yakıcı şekilde bağrında hisseden Suriye halkına dayanışma göstermek için gitmiştik.
Suriye’nin bağrına düşman dayamış hançerini, o hançeri de benim askerimin eline tutuşturmak istiyorlar. Öyleyse buradan bakmalıydım Suriye’ye. Suriye yönetimini gözden düşürmek üzere inanılmaz psikolojik savaş açtılar.
Suriye halkı şehitler vermiş, analar ağlıyor. Ağlayan analar bundan Erdoğan’ı suçluyor. Türk bayrağı onlar için Erdoğan’la eş olmuş ki, tepkisini bayrak yakarak gösteren var. Bu imajı da temizlemek zorundayız. Bunun için Sadece Suriye aydınlarına değil, Türk aydınlarına da görev düşüyor. Her iki tarafta da ajanlar cirit atıyor, dezenformasyon ve provokasyonlar birlikte tırmanıyor.
Yapılan provokasyonu gören Beşar Esad bayrak yakılmasını kınadı, bizden de özür diledi.
Suriye’yi KOS hanedanlarının yönettiği yıllardan kalan töreleri gördüm orada. Kaynaşma, birlik olma, “Birliğimiz dirliğimizdir” sembolü, bitişik beş parmaklı sağ eli yukarıda tutan işaret. Bu işaretin gerektirdiği davranışları gördüm, ayırımsız herkes birbiriyle kardeşlik içersisinde, yani kaynaşıp millet olmuş bir Suriye halkı gördüm. Ermeni, Arap, Türk, Kürt, hepsi birlik halindeler.
Bunun nasıl davranışa dönüştüğünü Turizm Bakanı Lamia Asi hanımefendinin misafiri olduğumuz akşam yemeğinde gördüm. Lamia Asi bizi kapıda karşıladı, tek tek ellerimizi sıkarak içeri alındık, kendisine tanıtıldık. “Ehlen ve Sehlen” denildiğinde “Şükran” diyerek cevap veriyorduk.
Akşam yemeği için muhteşem ışıklar içerisinde Şam manzaralı bir yamaç lokantasındaydık. Kadınlar Birliğinin görevlileri bizi masalara alırken manzaralı yer seçmeye koyulduk, oysa yerlerimiz belliydi, sandalyemize doğru davet edildik. Önce bunu anlayamadık. Hepimiz ayrı ayrı masalara dağıtılmıştık, dil bilen bilmeyen fark etmiyordu. Biz de Arapça bilen arkadaşların yanına oturmaya çalışıyorduk. Ben ise İngilizce bilen masa yeter diyordum.
Manzara güzeldi ama cam kenarı soğuktu, diğer kenara geçtim, Silva vardı, bu adın Ermeni adı olduğunu Halep’te tanıştığımız bir başka Silva’dan biliyordum. Silva İngilizce bilmiyordu, kızının oturduğu arka masadaki gençleri gösterdi, onların yanına geçtim. Tek tek tanıştık, biri “Ben Kürdüm adım Şaze” dedi. Silva’nın kızının yanındaki Kadınlar Birliği başkanı Majide hanımın kızıydı, bir de Lazkiyeli delikanlı Mehmet Maarlı vardı. Mehmet, iyi İngilizcesiyle turist gruplarına rehberlik yapıyor.
Mehmet’in soyadını bildiniz, 1100 yıllarında yaşamış ünlü filozof şair El Maari var. Sordum, doğru tahmin etmişim, dedesi, El Maari’nin dört oğlundan birinin torunu, şecereyi sayabiliyor. Masada İngilizce bilmeyen yok ve hepsi arkadaş. Mehmet’in babası 4 evlilik yapmış, kültüre saygıdan buna yasa engel olmuyor. Silva’nın kızı bakışını ona dikiyor ve “Hayır, benim eşim tek evlilik yapmalı” diyor.
Mehmet, “Ankara’ya gelsem bana anne olur musunuz?” diye sordu. “Gelmek için daha önemli bir nedenin olsun, mesela bizim de Silivri’de esir kampında subaylarımız var, onların eşleri hapishane önünde çadır kurdular, nöbet tutuyorlar, grubumuzdaki iki bayan oradan geldiler, sen de onların çadırına destek ziyaretine gelirsin, ben seni nasıl olsa gezdiririm” dedim. Masadakiler hoşça birbirimizin gözlerine baktık.
Silva’nın kızına gitarist besteci Gilbert Biberian arkadaşımdan söz ettim, adını yazdı aldı, onun müziklerini internetten bakacak.
Böyle tatlı muhabbet sürerken, anlıyorum ki bizi masalara dağıtmaları da töre gereğidir ve bu töreyi Milas Beşparmak Dağlarındaki Laz Mete’nin kaya yazısında okuduğumuz kardeşlik andından tanıyorum. Töre, Oğuz töresi yasalardan daha önde gelirdi, Töre adında bile Kül-Töre, yani Kültür adı var. Törede baş kural kaynaşmak birlik olmaktı.
Bunu düşünürken heyecanlandım. Selevkos Uygarlığı Babil’den Efes’e kadar, 300 yıl yaşadı, izleri her yerde var. Efes Agora caddesini yapan Milas Oğuz beyinin kaya yazısıdır o.
Bu heyecanımı Lamia Asi hanımefendiye anlatmalıydım. Protokol masasına yanaştım, selamladım. Masasında bizden organizatör Çimen Filiz Paşa, İP Öncü Kadın Bşk.Pınar Gül, CHP Kadından Sorumlu Bşk.Yrd.Birgül Ayman Güler vardı. “Bu akşam ayrıca heyecanlıyım” diye söze başladım. “Bu kayadaki lokantada Selevkosların kaya yazısını anımsadım” dedim. O kaya yazısında, İskender’in yağmalarından dağlara kaçan Efeslilere kardeşlik sözü veriliyordu. Satır satır çevrilmesine olanak vererek başladım:
“Gelen Efesli kardeşlerimize derhal kurbanlar kesile, karınları doyurula!”
“Temsilcileri liste getire, evimize alacağımız konuklar için kura çekile!”
“Onlara bir yıl yetecek kadar ev ve ahır yapacağıma;
Altı yıl boyunca kızlarını oğullarımıza, kızlarımızı oğullarına alacağımıza;
Altı yıl boyunca hiçbir özel eşya almayacağımıza, söz veriyoruz!”
Şöyle bitirdim:
“Bu akşam burada bizi masalara dağıttınız, kardeşlik töresinin gereğini yaptınız, bu töre burada yaşıyor, bunu gördüğüm için çok mutluyum, konuk severliğiniz için teşekkür ediyorum.” Kendisi de bana teşekkür etti, masadan ayrıldım.

Bu anıyı yazarken, gezimizin üzerinden 16 gün geçti ve bu anıyı anlatmamın gereği doğdu.
Çünkü, Suriye üzerinde yeni bir plan devreye sokuldu, kardeşliğimizi bozacak nefret tohumları ekilmesi için düğmeye basıldı. Yeni bir yol dedikleri 3.yolu deniyorlar. Çünkü Türk askerini Suriye’ye saldırtamadılar. Kolay mı biz binlerce yıldır et ile tırnak olmuşuz. Üstelik Suriye kendi içinde de millet olmuş kaynaşmış bir toplumdur, öyle Arabistan gibi birbirine kırdıracak aşiretler yok orada.
Suriye’deyken, Oğuzlu olduğumuzu anımsadım, Karusi olduğumuzu, Bazileus olduğumuzu, Haydari olduğumuzu, Selevkos olduğumuzu, Akmenid olduğumuzu, Selçuklu olduğumuzu, Osmanlı ve Türk olduğumuzu anımsadım… En önemlisi “Birliğimiz dirliğimizdir “ ilkemizi anımsadım, dahası unuttuğumuz kardeşlik töremizi yaşayarak anımsadım.
Bunları bizim ve bizden sonrakiler için yazmalıydım.

16.11.2006
Mahiye Morgül
(Suriye dosyası 4)

Hiç yorum yok: