Sayfalar

22 Aralık 2011 Perşembe

Bir gün susmayı öğrendim.

Bir gün susmayı öğrendim. Öyle bir sustum ki belki sonsuza kadar
susacaktım. Çünkü susmak benim küçücük dünyamda babamla kurduğum iletişim tarzıydı.

Babam akşamları eve yorgun dönerdi. Ben bütün gün evde sıkılır,
onun gelişini iple çekerdim. Daha o kapıdan girer girmez boynuna
atılır onunla oynamak isterdim. Babam sarılır, öper, sonra da, hadi
odana git, derdi.

Yemek hazırlanınca annem çağırır bu defa masada bir araya gelirdik
babamla. Onlar annemle konuşurken ben araya girer, sesimi duyuramayınca
da bağırırdım. Babam sinirlenir, 'Bütün gün insanlara kafa
patlatmaktan bunaldım, birde sen kafamı ütüleme!' derdi. Annem de "Bütün
gün zaten seninle uğraştım, bir çift laf da mı konuşturtmayacaksın babanla"
diye çıkışır, beni odama gönderirdi.

Çaresiz bir şekilde boynumu büker odama yani hapishaneme doğru yol alırdım.

Babam arkamdan, "Bizim bir odamız bile yoktu, her şeye sahip, hâlâ
ne istiyor anlamadım" diye bağırmaya devam ederdi. "Keşke benim de bir
odam olmasaydı, keşke bizim de evimiz bir odalı olsaydı da hep birlikte
otursaydık" derdim içimden; ama yüksek sesle söylemeye cesaret edemezdim.

Yemekten sonra babam kanepeye uzanır, eline kumandayı alır,
televizyon seyrederdi. Beni yanına çağırır biraz severdi. Onun izleyeceği
önemli birşey varsa beni adeta yerimden bile kıpırdatmazdı. Azıcık
hareket edip koşup oynamaya çalışsam oda hapsim yeniden başlardı.
Bir gün anladım ki susunca babamla daha iyi anlaşıyoruz. Bu defa susarak
yapabileceğim oyunlar geliştirmeye başladım. Önce resim yaparak başladım işe.
Babam çizdiğim resimleri çok beğeniyor; "Bak, böyle uslu uslu oyna işte"
diyordu. Babam bazen göz ucuyla bakıyor, resimle ilgili bir şey sorsam
afallıyordu. Ama bana kızarak beni artık odama göndermiyordu.

Annem de "Son günlerde ne de akıllandı benim oğlum" diye komşulara
anlatıyordu halimi.
Resimlerim arttıkça ortalık dağılmaya başladı. Annem "Odanı topla!" diye
odama kapattığında işe nereden başlayacağımı bilemiyordum.
Ben bunlarla uğraşırken zaman geçiyor; ama odamı toparlamayı
bir türlü beceremiyordum.
Annem odama gelip "Bak sana resim yapmayı yasaklayacağım" dedi bir gün.
Susuyor olmamı usluluk olarak değerlendiren ailem resim yapmayı da elimden
alırsa ben ne yapacaktım? Bu düşüncelerle bir aile tablosu yaptım. Babam eve gelince uygun zamanı kolladım. Her zamanki gibi yemekler yendi, odaya geçildi. Babam oturur
oturmaz çizdiğim resmi getirdim.
Babam resmime baktı, baktı sonra da "Çok güzel olmuş" dedi ve ekledi "Bu adam benim herhalde"
Ben "Hayır o adam değil, bu çocuk sensin" dedim.
Babam, "hayir o adam benim, bu çocuk sensin. bu küçük kız da arkadaşın" dedi.
Ben yine "Hayır, o büyük adam benim, bu küçük adam sensin, bu küçük kız da
annem" dedim.
Babam benimle uğraşmaktan vazgeçip: "Peki neden bizi küçük çizdin" dedi.
Heyecanla başladım anlatmaya:
Ben büyüyüp adam olacağım. İş bulup çalışacağım. Siz
yaşlanıp küçüleceksiniz. Beliniz bükülecek, komşumuz Ahmet amca ile Ayşe
teyze gibi küçücük kalacaksınız. Ben işten geldiğimde yorgun olacağım.
Siz benimle konuşmaya çalıştığınızda işyerinde kafam şişmiş olacağından
sizi duymayacağım bile. Siz benimle bir şeyler paylaşmak istediğinizde,
"Hadi odanıza çekilin de kafa dinleyeyim" diyeceğim. Ve bir de
bağıracağım :
"Her şeylerini alıyorum. Sıcacık odaları da var, daha ne istiyorlar" diye.

Annemle babamın gözleri fal taşı gibi açılmıştı.Duyduklarına
inanamıyorlardı.Bana sarılıp beni öyle içten bir okşayışları vardı ki sonsuza kadar
konuşsam hiç bıkmadan dinleyecekler gibiydi.
"Farkında' Olmalı İnsan...Kendisinin, Hayatın Olayların, Gidişatın Farkında
Olmalı" diye düşünmeden edemedim.

Cevdet Coşkun

Hiç yorum yok: