Sayfalar

2 Ocak 2011 Pazar

Ameliyat Raporu

 
 
EH BE KARDEŞİM!
BİR AMELİYAT; ÖNCESİ VE SONRASIYLA, BU KADAR GÜZEL ANLATILIR.
ALLAH ESİRGESİN, ART NİYETLİ BİR AMELİYATA OLANAK VERMEMEK İÇİN BÜNYENİN NASIL GÜÇLENDİRİLEBİLECEĞİ DE ANCAK BU DENLİ AÇIKLANABİLİR.
YÜCE TANRIDAN DİLEĞİM;TBMM İNŞALLAH  BU SAĞLIK ÖNERİSİNDEN DERS ALIR.
SAHİLLERDE GÜNEŞLENMEYİ HER ŞEYE YEĞLEYEN GAMSIZ KARDEŞLERİMİZ DE İNŞALLAH MAHMURLUĞU BİR KENARA ATIP AKILLARINI BAŞLARINA TOPLARLAR.
 
SAYIN RİFAT SERDAROĞLU;
YÜREĞİNE ,KALEMİNE SAĞLIK.
ALLAH SANA SAĞLIKLI ,UZUN ÖMÜRLER NASİP ETSİN.
VAROLASIN.EN İÇTEN SAYGILARIMLA.    
 

 
 

Rifat SERDAROĞLU - İzmir - 29 Aralık 2010 Çarşamba


 

Ameliyat raporu

 
 

Önce vücuda, "Demokrasi Drajesi" adı verilen, üzeri şekerle kaplanmış, cemaat ve tarikat mikrobunu verdiler.

Vücudun direncini kırıp zayıf düşürmek için, sağlıklı bilgi(gıda) almasını önleyecek basın(besin) yapılanmasını gerçekleştirdiler. Emir alarak sadece Operatörün istediklerini yazan medyayı oluşturmak için devlet bankalarını kullanıp 750 milyon Dolar mikroplu ve usulsüz kredi enjekte ettiler. Emirlere uymayanlara ise polis, vergi inceleme memurları ile uyuşturucu merhem sürdüler. Bunlar da yetmeyince Silivri süpozituvarını (fitilini) devreye soktular ve vücut, alttan da sadece iktidarın dediklerini duyar hale getirildi.

Bünye dayanıklı idi, her şeye rağmen bu mikroplara dayanıyordu. Vücudun direncini bozmak gerekiyordu. Kandil dağından elleri kana ve mikroplara bulaşmış militan grubu getirildi. Vücuda monte etmeye çalıştılar, bünye kabul etmedi. Bunların derhal ve acilen serbest bırakılması için Türk Adaletinin de aklını ve namusunu alıp bunalıma soktular. Yetmedi bu mikrop yuvalarını şeref tribünlerinde birer "kahraman" gibi oturttular ve bünyeye pompayla püskürttüler. Vücudun direnç gücü alarm vermeye başlamıştı.

Sıra son ve öldürücü darbeyi vurmaya gelmişti. Önce "Kürt Açılımı" sonra "Demokratik Açılım" en sonunda ise "Milli Birlik ve Kardeşlik" dedikleri bulaşıcı bir mikrobu vücuda zerk ettiler. Binlerce yıldır bu beraberlikten güç aldığı için her türlü bölücü mikrop saldırısına karşı koyan bünye sarsılmaya başlamıştı. Bu son darbe vücudun bağışıklık sistemini bozmaya başlamıştı.

Vücuttan ayrı ayrı sesler çıkmaya başlamıştı;
Vücudun bir kısmı beyin'den gelen Türkçe talimatlara karşı çıkıyor ve "ben Kürtçe emir istiyorum" diye saçmalıyordu. Göğüste takılı olan Türk Bayrağının yanına, terör örgütünün paçavrasını takmak istiyorlardı. Vücudun bir kısmı ayrılıp "özerklik" istiyordu. Vücudun diğer kısımları; "Sen ne yapıyorsun, kafayı mı yedin, ayrılırsak hepimiz ölürüz" diye soruyor fakat cevap alamıyordu.

Vücudun ana besin kaynağı Atatürk ve Türklük damarıydı. Bu iki damar hep vücudun güçlü kalmasını, bütünlüğü savunmuştu. Operatörün nefret ettiği iki damar bunlardı. Bu damarları koruyan askerlerden oluşan koruma hücreleri de Operatörün hedefindeydi. Bunların zayıflatılması için çeşitli ufak tefek operasyonları yapmışlardı, birçoğunu tutuklamışlardı. Önemli sayıdaki asker koruma hücrelerini ise mahkeme koridorlarında süründürüyor ve onlara mikrop bulaştırmaya çalışıyordu. Operatör ne yaparsa yapsın bu iki damarı kurutamamıştı. Bu olay onu sinir ediyordu, hatta bir defasında bir arabada sinirden katılıp kalmıştı da, balyoz sayesinde operasyondan son anda kurtulmuştu.

Son olarak bu iki damardan biri olan Atatürk'ün, vücudun beyni olan Başkent'e gelişinin yıldönümündeki törenlerini de yasaklatmıştı. Unutulması şarttı bu iki damarın. Bu iki damar sağ ve sağlam olduğu müddetçe vücudu değiştirmek mümkün olamayacaktı.

Artık sıra Ameliyata gelmişti. Narkoz için Çankaya'dan Abdullah Bey getirilmişti. Narkozcu Abdullah Bey'in ilk telkini sözlü oldu; "Güzel şeyler olacak, iyi şeyler olacak…" Daha sonra AB ve ABD isimli narkozcular da devreye girdiler.

Vücudu uyutmaya çalıştılar. Niyetleri vücuda estetik ameliyatı yapıp, onun modern, çağdaş görüntüsünü değiştirip, onu badem bıyıklı ve saat kapağı suratlı, şalvarlı sakallı bir hale getirip ortaçağ görüntüsüne sokmaktı. Tüm çabaları buydu. Bu ameliyatı bir yapsalar gerisi kolaydı.

Operatör ve narkozcular vücudu uyutmak için çok uğraştılar. Denemedikleri yol kalmadı, fakat vücudun  bir kısmı uyuşsa bile tamamı asla uyumuyordu. Özellikle Atatürk ve Türklük damarından beslenen bölüm uyumamak için direniyordu.
Operatör ve Narkozcular, vücudu uyutamayınca ameliyatı ertelemek zorunda kaldılar. Bir kez daha başarısız olmuşlardı. Atatürk ve Türkçülük damarları gene kazanmışlar ve vücudu korumuşlardı. Esas ve son Ameliyatı 2011 Haziran'ından sonra yapmaya karar verdiler…

Operatör, arkadaşları ile sohbet ederken şunu söyledi;
"Kürtçülüğe ve Türkçülüğe de karşıyım bu ülke üzerinde başkasına Ameliyat yaptırmayız."
Vücut narkozun etkisinden tam olarak çıkmamasına rağmen kendi kendine soruyordu;
"İyi de, Türkler ne zamandan beri bölücülerle aynı kefeye konmaya başladı? Türkler ayrılmak mı istiyor? Peki, cemaatçilik ve tarikatçılığa karşı değil misin?"
Vücut bunları söyleyip ayağa kalkmaya çalışırken; "Derhal kendimi toplamam lazım, bunlar beni bir daha Ameliyat masasına yatırırlarsa, bir daha oradan kalkmak mümkün olmayabilir, toparlanmam şart, toparlanmam şart, şart, şart…"

Beyin ise, tüm gücünü kullanarak vücudun Haziran 2011'den sonra yapılacak operasyonu engellemesi için çare arıyordu. Beyin son seçimlerde sandığa gitmeyen yaklaşık 10 Milyon hücreyi son defa uyarma gereğini duydu, devamlı şu mesajı tüm seçmen hücrelerine göndermeye başladı;
"Anlaşıldı size ben yani beyin lazım değil, çünkü beni dinlemiyorsunuz. Benim için değil, gelecek ve yeni doğacak çocuk hücreleriniz için bir araya gelin ve mutlaka sandığa gidin, korkmayın, kalkın ayağa, çok ve güçlü olan sizlersiniz, hepiniz beyin felci mi oldunuz yahu…"


 
 

Hiç yorum yok: