Sayfalar

28 Aralık 2010 Salı

Kalleşler ve saflar

Kalleşler ve saflar




23 Aralık günü Necip Mirkelamoğlu’nun cenaze törenine katıldım. Duasını okurken yıllar öncesine, 1981-82 yıllarına gittim. 12 Eylül 1980 darbesi herkesi perişan etmiş, kimini cezaevine atmış, kimini işsiz bırakmış, toplum tıpkı bu günkü gibi korkutulmuş, sindirilmiş, aykırı tek ses yok…

İzmir’in yetiştirdiği gerçek gazetecilerden rahmetli Akın Kıvanç ile birlikte “Ayrıntılı Yorum” adlı bir dergi çıkarmaya başladık. Darbe yönetimine karşı demokrasiyi, özgürlüğü savunuyoruz. En büyük sıkıntımız dergiye ciddi yazı bulamamak, kimse yazı vermiyor, kimden istesek “yürü kardeşim, başımı derde mi sokacaksınız” cevabını alıyorduk. Necip Bey’den yazı istedik, her sayımıza yazı verdiği gibi çok sayıda yazar arkadaşını da bize yönlendirdi. Haftada bir İzmir Barosu Başkanlarından rahmetli Necdet Öklem’in ofisindeki toplantılarımıza katılıp bizlere deneyimlerini aktardı ve destekledi. Hepsinin mekanları cennet olsun…

Necip Mirkelamoğlu, Şanlıurfa-Birecik doğumluydu. Tarihteki Kürtçülük-Bölücülük olaylarının gerçek yüzünü bilen nadir insanlardandı ve ayrımcılık yapanlara ağzını doldura doldura “Kalleş bunlar” derdi. Gerek 30 seneyi aşan siyasi hayatımda, gerekse özel hayatımda çok dostum, arkadaşım oldu. Bizler kimsenin etnik kökenine bakmadık. Zor günlerimde, bir Allahın kulunun kapımızı korkudan çalmadığı anlarda bir lokma ekmeği paylaştığımız Kürt kökenli arkadaşlarımız oldu, bu dostluklar hala devam ediyor…

Peki bizleri ayrıştırmaya, bölmeye gayret eden kalleşler kimler ve onların oyununa gelip, ülkemizin ayrışma sürecine girmesine bilmeden çanak tutan saflar kimler? Bunlar bizi bölmeyi başarabilecekler mi?

Asırlardır yaşanan beraberlikler, etnik kökeni Kürt olan baba ile Türk annenin evliliklerinden olan çocuklar, torunlar bu ayrımcılığa “evet” diyecekler mi?
Ya, ticaret hayatında kurulan bunca yıllık ortaklıklar ve kardeşlikler bu kalleşlere geçit verecekler mi?
Cumhuriyetin kuruluşunda omuz omuza çarpışan kahramanların torunları, onların çocukları, askerlik arkadaşlıkları, okul arkadaşlıkları, hısımlıklar, dostluklar bu kalleşlerin oyunlarını bozamayacak mı?

Kürt kökenli vatandaşlarımız, ülkenin bütününü bırakıp, bir bölgeye kapatılmaya, tekrar maraba olmaya ve sonradan Barzani denen eşkıyaya satılmaya “evet” diyecekler mi?...
Bu Kürtçü-Bölücü kalleşlere, etnik kökeni Kürt olan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarımız adına konuşma yetkisini kim verdi?
Bunları dinlediğinizde; “Türkiye’de 20 Milyon Kürt var, özerklik isteriz, ayrı bayrak isteriz, ana dilde eğitim isteriz” derler. Eğer dedikleri gibi 20 Milyon Kürt kökenli vatandaşımız varsa, bunların 12 Milyonu oy kullanan seçmen olması gerekir.(Türkiye de nüfusun yaklaşık %60’ı seçmendir) Kürtçü-Bölücü PKK terör örgütünün siyasi temsilcisi BDP’nin ve benzeri adlarla kurulup kapatılan partilerin şimdiye kadar aldıkları en fazla oy 2 Milyondur. Nerede geriye kalan 10 Milyon oy?
Kaldı ki bu 2 Milyon oyun da büyük kısmı tehditle, silahla, korkutarak alınmış oylardır. Yani Bölücü örgütün dediği gibi Kürt vatandaşlarımızın nüfusu 20 Milyon ise, Kürt kökenli vatandaşlarımızın 6 da 5’ i bölücü örgütü desteklemiyor demektir. Yok, tüm Kürt kökenliler PKK’yı ve görüşlerini destekliyor diyorlarsa, Türkiye’deki Kürt kökenli vatandaşlarımızın sayısı ancak 3,5- 4 Milyondur…

Görüldüğü gibi esas bizi bölmek isteyen bu kalleşler azınlıktır ve ne yaparsanız yapın bunlar terörden vazgeçmezler. Çünkü bunlar için terör, uyuşturucu ticareti, insan ve organ kaçakçılığı geçim kapısıdır, para kaynağıdır. Bunlar, Kürt kökenli gençlerimizi parayla kandırıp dağa çıkartan ve onları bile bile ölüme gönderen kalleşlerdir. Bunlar, bu güzel vatanı koruyan güvenlik görevlilerimizi ve devlet görevlilerini şehit eden ve aramıza nifak sokmak isteyen ayrılıkçılardır. Bunlar bazen Amerikalının, bazen İngiliz’in, bazen Arap’ın, çoğunlukla da Barzani’nin kavuğunu sallarlar.

Kürt kökenli vatandaşlarımızın seslerini duyurma, yapılan yanlışa itiraz etme ve ülkemizin bütünlüğüne sahip çıkma zamanıdır. Eğer bu terör örgütünü ve onun siyasetteki piyonlarını desteklemiyorlarsa, ki ben tamamen bu inançtayım, bunu gösterme zamanıdır. Lütfen sesinizi çıkarın artık, korkmayın….

Terör örgütünü ve onun profesyonel yerli ve yabancı taktisyen ve teorisyenlerini uyutacaklarını zanneden cemaat artığı saf siyasetçiler bilmeden ülkeye büyük kötülük yapmaktadırlar. Eğer düşünce; “Ben kafamdaki sistemi kuruncaya kadar bunlarla beraber yürüyeyim, sonra icabına bakarız ise, bu tam bir saflık numunesidir. Çünkü ölümle arkadaşlık yapamazsınız.

Başbakan Erdoğan maalesef oyuna getirildi, Kürtçü danışmanları, Kürtçü milletvekilleri ve tarikatların ortak operasyonlarıyla Kürtçülük kuyusuna düşürüldü. Bu tarihi hatanın bedelini çok acı kayıplarla ödeyeceğimizi önümüzdeki günlerde beraberce göreceğiz. İnşallah canımız çok yanmaz…

Şu sorulara beraberce yanıt arayalım;
*Siz hiç PKK’nın ve BDP’nin Güneydoğu Bölgemizdeki feodal düzenden, aşiret, ağalık ve şeyhlikten şikayet ettiğini duydunuz mu?
*Türkiye Cumhuriyetini demokratik açıdan “geri” bulan Kürtçüler, tam bir diktatör olan Barzani’nin karşısında neden esas duruşta beklerler, hiç düşündünüz mü?
*Türkiye Cumhuriyeti Devletine hakaret edebilen Osman Baydemir, niçin kendisine ana avrat dümdüz giden Apo’ya tek laf söyleyemez?
*PKK emrettiği için Kandilden gelenleri karşılamaya giden binlerce insandan, “ağalık düzenine karşıyız” diye bir eylem bir hareket gördünüz mü?
*Güneydoğu Bölgemizin bir ilinde, kaçak sigara satan dükkanları polis aramak isteyince çatışma çıktı, herkes polise saldırdı ve polis geri çekilmek zorunda kaldı. Aynı hareket İzmir’de olsaydı, o polis ne yapardı?
*Kadın Güneydoğu bölgesinin büyük bir kısmında “köle” gibidir. İki görevi vardır. Doğurmak ve çalışmak. Siz hiç BDP’ den “açılım” adı altında Kürt kökenli kadınların acılarına son verecek bir proje, bir yasa teklifi duydunuz mu?
*Kuzey Irak’ta bir erkeğin 4 kadınla evlenmesi için yasa çıkaran Barzani nasıl oluyor da bu özgürlükçü demokratların taptığı lider olabiliyor?
*Töre cinayeti adı verilen ilkellikler niçin hep bu bölgede olur da, örneğin batıda hiç olmaz?..
*Devleti bölgede yaptığı barajları, eğitim ve sağlık tesislerini bombalayan terör örgütünün ve onun siyasi temsilcisi BDP’ nin, Güneydoğu Bölgemizin herhangi bir yerinde Allah rızası için bir çeşme yaptırdığını duydunuz mu?..
*Niçin, elektrik dağıtımında kaçak oranı Denizli’de % 1’dir de, Şırnak’ta %75’tir?
*Güneydoğu bölgesinde PKK ve Barzani’ye verilen haraçların toplamı nasıl oluyor da T.C Devletine verilen verginin 10 katı olabiliyor?

Yapılması gerekenler şunlardır;
* Elinde silah olan adamla müzakere yapılmaz, mücadele edilir. Kişi, ne sebeple olursa olsun eline silah alıp, bu ülkenin güvenlik güçlerini, masum insanlarını öldürüyorsa devletin görevi bu kişiyi bulup etkisiz hale getirmek ve adalete teslim etmektir. Bu mücadele sırasında “ancak” , “ama” olmaz, olursa terörle mücadele edemezsiniz. Bugün AKP Hükümetinin emriyle güvenlik güçleri terörle mücadele etmiyor, sadece kendini savunmaya çalışıyor.
*Kişiler, etnik kökenler, belli zümreler için demokratikleşme olmaz. Tüm ülke için demokratik standartların yükseltilmesi gerekir. Gelişmiş bir demokraside yaşamak tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının hakkıdır.
*Türkiye Cumhuriyeti Devletinin modeli “Ulus Devlettir”. Türkiye bölünmez bir bütündür.
*Türkiye’nin resmi dili ve eğitim dili tektir ve Türkçedir. Devlet, herkesin anadilini, kültürünü,sanatını, sosyal yaşamını öğrenmesi, geliştirmesi ve yaşatabilmesi için gereken önlemleri alır ve destekler.
Hangi ülkenin başına böyle bir felaket gelse bu şekilde mücadele edecektir. Aksi takdirde terör galip gelecek ve o devlet batacaktır.

1787 yılındaki Vatikan destekli Kürtçülük hareketinin de, Paris Üniversitesine bağlı Kürtçe öğreten yüksekokulun da, Rusya’daki Kürtçülük hareketinin de, Kürtlerden ilk kez söz eden antlaşma olan Ayastefanos antlaşmasının da, Kürt Teavün ve Terakki Cemiyetinin de, Kürdistan Teali Cemiyetinin de, Sevr Antlaşmasının da, Koçgiri ayaklanmasının da, Şeyh Sait ayaklanmasının da, benzerlerinin de amacı Türk Devletini parçalamaktı. Bazı safların dediği gibi kalkışmalar ve isyanlar “demokrasi eksikliğinden” veya, “anadilde eğitim olmadığından” kaynaklanmıyordu. Türkiye Devleti bugüne kadar bu kalkışmaları, isyanları bastırmasını bildi. Yöntemler tartışılabilir ama isyanlar, kalkışmalar ve işlenen cinayetler de tartışılmalıdır. Sadece devleti ve güvenlik güçlerini suçlamak en hafifinden ihanetin üzerini örtme çabalarıdır.

Bu kalleşlere tüm Türk Milleti olarak karşı durma zamanıdır. Beraberce haykırmalıyız ki sesimiz taa Amerika’dan duyulsun; Türk-Kürt kardeştir, bölmek isteyenler kalleştir ve bizden değildir…

Hiç yorum yok: