Sayfalar

27 Aralık 2010 Pazartesi

Ikinci Dil Üzerine Görüşler

OLMAZ!

Kürtçüler, BDP’liler, aydın diye geçinen teneke kafalılar kendilerini ne kadar yırtarsalar da nafile!

BDP Genel Başkanı çıkıp, “Devletin yasal ve anayasal düzenlemelerini beklemeyeceğiz. Kürtlerin yaşadığı tüm bölgelerde ve yaşamın tüm alanlarında iki dilli hayat olacak” diyor.

Sanırsınız ki milletvekili değil de anayasal düzene başkaldıran, halkı provoke eden PKK teröristi…

Bu nasıl bir sözdür?! Siz hangi ülkenin milletvekilisiniz? Türkiye’nin mi yoksa bizim henüz adını bilmediğimiz başka bir ülkenin mi?

Gerek Cumhurbaşkanı Sayın Gül, gerekse Meclis Başkanı Sayın Şahin BDP’lilerin Meclis’te inatla ve kışkırtıcılık yaparak Kürtçe konuşması üzerine “Bu suçun cezası parti kapatmadır” diye çıkışmışlardır.

Savcılarımız uyuyor mu?

Kürtçenin ikinci resmi dil olmasında bir sakınca görmeyen aklı evvellere, Almanya’daki 6 Türk Milletvekilinin hiçbirisinin Alman Parlamentosunda Türkçe konuşamadığını hatırlatırım.

Kürtçe ne ikinci bir resmi dil, ne de eğitim dili olabilir.

Birazcık akıl ve sağduyu sahibi her insan konumu, kariyeri, makamı ne olursa olsun, bu gerçeğe işaret eder.

Bugün Kürtçülerin “bunda ne var” diyerek ve masum bir istekmiş gibi ortaya sürdükleri “ikinci dil” savunuları, onları haklı çıkaracak nitelikte değildir.

Köylere Kürtçe isimler vermek, belediye çöp bidonlarının üzerlerine Kürtçe yazılar yazmak suretiyle Kürtçeye meşruiyet kazandırmaya çalışmak, ucuz kahramanlık örnekleridir.

Ortaya çıkıp “Ne Anayasa, ne yasa, ne Lozan antlaşması dilime, kimliğime gem vuramaz. Biz bu dil için buradayız” diyenlere Türkiye Ulus devletinin bir kabile devleti olmadığını hatırlatırım.

Kürtçüler artık şunu anlamalıdırlar.

Şüphesiz ana dil kutsaldır. Her insan ana dilini konuşabilmelidir.

Ama hiç kimsenin resmi dili Türkçe olan bir ülkenin Meclis’inde başla bir dili konuşmaya hakkı yoktur. (Eğer azınlık ya da misafir değilse)

Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda dahi yalnızca devletin resmi dili olan Türkçe konuşulurdu.

Kaldı ki Türkiye Cumhuriyeti Ulus devletinde hiç konuşulamaz.

Meclis’teki bu saygısızlığa, kışkırtmaya tüm milletvekillerimiz gereken yanıtı vermelidirler.

Bu yanıtı vermeyen milletvekilleri ve partiler yaklaşan genel seçimlerde en yüksek perdeden en sert eleştirileri almaya da hazır olmalıdırlar.

Bu dil konusu açılınca, PKK terör örgütüyle bağlarını inkâr edemeyen BDP milletvekilleri ve tatlı su aydınları Avrupa’dan örnek verip duruyorlar.

Efendim İspanya’da, Yunanistan’da, Bulgaristan’da birkaç dil kullanılıyormuş.

Hepsi yalan!

Çünkü Avrupa’da “iki resmi dilin” konuşulduğu bir ülke yoktur.

Farklı dillerin konuşulduğu, farklı dilde eğitim yapıldığı büyük bir aldatmacadır.

Örneğin bu aymazlar İspanya’da; İspanyolca, Katalanca, GalHHyaca, Baskça konuşulduğunu söylerler ama İspanya’nın tek resmi dili “İspanyolca”dır demezler.

Yine bu tayfa, Bulgaristan’da Bulgarca ve Türkçe, Yunanistan’da Yunancanın yanı sıra Makedonca ve Türkçe, Irakta Arapça, Kürtçe ve Türkmence konuşulduğunu söylerler, yazarlar ama saydıkları diğer yan dillerin azınlık dilleri olduğunu nedense söylemezler.

Yani, “Bakın AB’ de ve başka ülkelerde her türlü dilde konuşma serbest sizde niçin yasak?” aldatmacasıyla toplumu bir bölünmeye hazır hale getirmeye çalışıyorlar.

Yunanistan’da yaşayan bir Makedon veya bir Türk, ya da İspanya’da bir Katalan, bir Bask, kamusal alanda kendi dilini kullanmayı talep etsin bakalım; başına neler geliyor.

Bugün “AB ülkelerinde farklı kültürler bir arada yaşamaktadır. Bu farklılıkların Türkiye’ de olduğu gibi bölünme korkusu yaratacağı düşünülmez, aksine bunlar zenginleştirme öğesi olarak kabul edilir. Bu nedenle Türkiye’de Kürtçenin eğitimde ve kamusal alanda kullanımının üzerindeki yasağın kaldırılması hem yaşamın güvencesi olur, hem de ülke zenginleşir. Avrupa da böyledir. ” anlamında söz edenler gerçeği söylememektedirler. Zırvalamaktadırlar. Toplumu yanıltmaktadırlar.

Eğer PKK terör örgütü ve işbirlikçilerinin istediği demokratikleşmeyse, o zaman PKK silah bırakıp teslim olsun.

Değilse maksatlarını ağızlarının içinde geveleyip durmasınlar.

Duruşu, çalışmaları ve tavırlarıyla topluma güven veren aydınlarımız; “Çağdaş milletler, çeşitli etnik köken ya da ”ırk”lardan gelerek, birbirleriyle etkileşerek, birbirlerini eriterek, birbirleriyle birleşerek meydana gelirler. Milletin ‘tekliği’ ve ‘bütünlüğü’ kavramı da buradan gelir.”demektedirler.

Bakın Atatürk ne diyor “ Milliyetin çok belirgin niteliklerinden biri de dildir. Türk milletindenim diyen insan, her şeyden evvel mutlaka Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir insan Türk kültürüne, topluluğuna bağlılığını iddia ederse buna inanmak doğru olmaz.” (Atatürk- 1931)

Peki, günlük yaşantılarında Kürtçe konuşma özgürlüğü ile yetinmeyip, “Kürtçe eğitim isteriz”, “Kürtçe alfabe isteriz”, “Kamu da Kürtçe işlem isteriz” , İki resmi dilli hayat isteriz”diyenleri şimdi nereye koyacağız?..

Demokratik haklar adı altında Kürtlere kendi dilinde eğitim verilmesinde ve kamusal alanda kullanılmasında sakınca görmeyen devletimizin yetkililerini ve adı “aydın” olan yazar-çizerleri nereye koyacağız.

Kürtçe eğitimden, devlet kurumlarında Kürtçenin geçerli dil olmasından bahsedenlerin yeni bir alfabe ortaya çıkacağından da haberleri olsa gerek. Öyle bir alfabe ki, Türkçede yer almayan W, X, Q gibi harfler yer alıyor.

Diyelim ki bu alfabeyi kabul ettiniz. Kürtler de Diyarbakır’a; Amedi, Van’a; Wan, Hakkâri’ye; Hekari, Başkale’ye, Başqele, Uludere’ye Wuludere, Şırnak’a Şirnax diye tabela astılar.

Ne diyeceksiniz? Ne yapacaksınız?

Anayasayı; Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi dili Türkçe ve Kürtçedir” diye değiştirecek misiniz?

Eee… Sonra! Arkasından ne gelecek? İki millet iki devlet mi?

Şüphe yok ki; insan dili binlerce yılın deneyim ve birikimini taşıyan özel bir araçtır ve kendi halkının izlerini taşır. Dolayısıyla, Türkiye coğrafyasında bir azınlık olmayan Kürtlerin, günlük yaşamda kendi dillerini kullanması, sanatta, edebiyatta kendi dilleri ile eserler vermesi doğaldır.

Ancak, milleti oluşturan en temel unsur “ortak dildir.” Bugün Türk Milletini oluşturan “ortak dil” ise Türkçedir. Aklı başında hiçbir millet, “ortak dil” in parçalanmasına, “ikinci bir resmi dil” in yaratılmasına ön ayak olacak girişimleri desteklemez.

Bugün Kürt toplumunu temsil ettikleri savıyla yola çıkanların istedikleri haklar; içinde yaşadığı milletten, farklı kültüre sahip bir toplum olduğunu idrak eden ama aynı zamanda, kendini içinde yaşadığı millete bağlı bulunduğunu söyleyen bir toplumun istekleri değildir.

Bu istekler, azınlık istekleridir. Oysa Kürtler azınlık değildir. Öyleyse bu isteklerin arkasındaki gerçek amacı okumamız gerekmektedir. “Ortak dil” hangi etnik kökenden gelirse gelsin kişiyi içinde bulunduğu milletin bir vatandaşı, bir parçası haline getirirken, ayrı dil, toplumu başka toplumlardan ayırarak millet haline getirir.

İşte demokratik haklar aldatmacasıyla öne sürülen Kürtçe isteklerinin arkasındaki gerçek amaç budur. Bu gerçek amaç; “federatif bir Kürt devleti” dir. Nitekim KADEP Başkanı bu amacını televizyon ekranlarında açıkça ifade etmiştir.

Elbette bu Türk Milletince kabul görmeyecek bir istektir.

Prof. Dr. Ahmet B. Ercilasun’un diyor ki; “Hangi etnik kökenden gelirse gelsin, ülkesinin resmî dilini yeterince öğrenmemiş olan bireylerden, içinde bulundukları toplumun tek bir millet olduğuna inanmalarını ve toplumun bütünlüğüne bağlanmalarını bekleyemeyiz. O hâlde resmî dilin bütün vatandaşlarımıza en iyi şekilde öğretilmesiyle ilgili politika hayatî öneme sahiptir. Dilin, toplumun çözülmesini önleyici ve bütün vatandaşlarımızı ortak bir kimlikte birleştirici rolünü oynayabilmesi için dil öğretimindeki aksaklık hatta yokluk sorununun, şu anda akla gelebilecek bütün sorunların önüne alınıp çözülmesi yönünde adımların atılması şarttır.“

Dil konusundaki sorunu çözmek isteyenlere duyurulur.





TOKAT HABER GAZETESİ

Hiç yorum yok: